YAŞAM

ÇOCUKLARIMIZIN GELECEĞİNİ KORUYALIM

Açıklamada, Dünya genelinde de Türkiye özelinde de doğa katliamlarının artarak devam ettiği, enerji kartellerinin doğal yaşam alanlarımızı ve koruma altına alınması gereken bölgelerimizi istila etmesine  yasal zeminler oluşturularak müsaade edildiği, termik santrallerin, HES’lerin, altın madenlerinin, taş ocaklarının, çimento fabrikalarının, kömür üretim tesislerinin, nükleer santral projelerinin ortasında bir 5 Haziran Dünya Çevre Günü yaşandığına vurgu yapıldı.

“2018 doğa katliamları” başlıklı bir internet aramasında  dahi  “toplam 613 çevre katliamı haberi bulunduğunu hatırlatılan açıklamada;

"Bir holdingin maden faaliyetleri için Artvin Cerattepe’deki ağaç katliamları ciğerimizi söküyor.  Faal durumdaki  yüzlerce -binlerce  HES’in  Anadolu’daki dereleri ve yer altı sularını kurutması damarlarımızdaki kanın çekilmesi  gibi.  Çanakkale’de, Adana’da, Zonguldak’ta, Yatağan’da, Gökova’da yurdun her karış toprağında  sökemediği ağaç kalmayan  termik santraller ciğerlerimizi yakarak yaşadığımız coğrafyayı  zehre boğuyor.  Yediğimiz aşımızın ,  ekmeğimizin  sulama kaynakları Büyük Menderes , Ergene ve daha nice nehirler evsel ve endüstriyel atıklar nedeniyle kırmızı renkte  asitli akıyor.  Zeytin mevzuatı, SİT korumaları delinerek,KHKlar  ile tarım ve orman alanlarının  “Enerji Üretim Alanı” ilan edilmesi yüreğimizi yakıyor. Emperyalizmin geçemediği  Çanakkale, küresel enerji kartellerinin  13  termik santral projesiyle artık  ne yazıkki “geçilmez “ değil."

"ZEHİRLİ AZOTOKSİT-KÜKÜRTDİOKSİT KOKUSUNU SOLUYORUZ"

Adana Barosu Çevre ve Kentleşme Komisyonu açıklamasında; "Uygarlık tarihinin emekleme dönemini yaşadığı, tarihteki ilk uygarlıkların kurulduğu Anadolu da kar odaklı enerji için binlerce yıllık tarihin  sular altında bırakıldığı, Hasankeyf’in yok oluşunu izliyoruz. Dünya başkenti diye övünürken  her bir köşesinin nasıl betona çevrilip doğal sit alanlarının imara açıldığını ve onlarca ağacın devasa bir cami için kesildiği Çamlıca tepesi ile can çekişen İstanbul’u izliyor, Orhan Kemal’in ,Yaşar Kemal’in  romanlarındaki bereketli Çukurova’nın topraklarında   buğday başaklarının kokusunu değil, termik santrallerden çıkan  zehirli azotoksit – kükürtdioksit  kokusunu soluyoruz. 

“Sisifos görevi “misali 10 yıllardır Akkuyu’daki nükleer belasından yaşadığımız coğrafyayı kurtarmaya çalışıyor, Fukuşima’da – Çernobil’de kanserden ölen çocukları, radyasyon nedeniyle kolsuz bacaksız sakat doğan bebekleri düşündükçe hem korkuyoruz, hem de çocuklar için  – geleceğimiz için “ ha gayret “  bir “Sisifos tırmanışı “ daha, “ azımızı  çoğa sayın ey karteller “ diyerek kolkola giriyor mücadeleye sarılıyoruz.  Doğayı kar odaklı enerji için ağlatan enerji kartellerinin yıkıcı işgali büyük ekosistem gezegenin her yerine ulaşırken, kömür ve petrolün  neden olduğu iklim değişikliğinin Luxembourg’un 2 katı büyüklüğünde 5.800 kilometrekare iceberg’i Güney Kutbu’ndan koparışını izliyoruz.

Dünya  sadece taşıyla toprağıyla çayırlarıyla ovasıyla nehirleriyle gölleriyle, dağlarıyla kıyılarıyla değil, okyanuslarıyla havasıyla iklimiyle acil durum sinyalleri veriyor. 

İklim değişikliği ve çevre katliamları  insan yaşamını her yönüyle etkiliyor ve   ölümcül bir tehdit  haline geliyor. 

Doğa katliamı ve iklim değişikliği milyarlarca insanın hayatını tehlikeye sokarken , hukuk da bilimsel gerçekler ışığında form değiştirmekte  ve  çevre hakkı uluslararası  insan hakları hukukunda 3. Kuşak haklar  statüsünden  ,  1. Kuşak haklar kategorisi arasına girerek,  birinci ve en temel hak olan Yaşam hakkına evriliyor.  21. Yüzyılda iklim değişikliğinin  gezegeni getirdiği noktada çevre hakkının ihlali   artık yaşama hakkının ihlali anlamına gelmektedir. 

Özgürce nefes alabildiğimiz, sağlıklı bir çevrede yaşam hakkımızın tehdit altında olmadığı bir şekilde yaşamak istiyoruz. Bunun mümkün olabilmesi için, bireysel olarak mücadelemizi verdiğimiz gibi komisyon olarak da çevre bilinci ile faaliyet gösteren kamu kurumlarının, çevre politikalarını hayata geçiren yerel yönetimlerin ve ülke genelinde çevreci milletvekilleri ile ekolojik bir yönetimi program edinmiş Cumhurbaşkanı görmek istediğimizi, dünyanın yokoluş ivmesinde yaşadığımız coğrafyayı koruyarak ve iyileştirerek çevreci adımlar atılması gerektiğini belirterek ; hüzünlü karamsar  5 haziran’lar değil , sevinçli umut dolu 5 Haziran çevre günleri yaşamamız dileğiyle…Temiz hava, su, toprak için, gelecek nesillerimiz için çevremize sahip çıkmalıyız. "

 

Acayipleşti havalar,

bir güneş, bir yağmur, bir kar.

Atom bombası denemelerinden diyorlar.

Stronsium 90 yağıyormuş

ota, süte, ete,

umuda, hürriyete,

kapısını çaldığımız büyük hasrete.

Kendi kendimizle yarışmadayız, gülüm.

Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz,

ya dünyamıza inecek ölüm.

NAZIM HİKMET

16 Mart 1958

 

Kendi kendimizle yarışmadayız, gülüm.

Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz,

ya dünyamıza inecek ölüm.

 

Adana Barosu Çevre ve Kentleşme Komisyonu                                               

Başa dön tuşu